KELKİT TARİHİ
  Bazı araştırmacılar, Kelkit Çayı'nın Antik Çağ'da Helen dilinde "kurt" anlamına gelen Lykos şeklinde ifade edildiğini belirtmektedirler. Onlara göre bu kelime daha sonra Ermenice'ye tercüme edilerek "gail-get" olarak söylenmeye başlanmıstır,ardından da Kelkit'e donüşmüştür.
   Bir baska hakim gorüş ise Kelkit isminin VII. Yüzyılda yöreye gelip yerleşen Peçenek Türklerinden Kilki Beyden geldigi görüşüdür. Kelkit'in Kilki Beyin çiftliği olarak anıldığı rivayet edilmektedir ki Kelkit ilçe merkezinin diğer bir adı da Çiftlik'tir.
   Bazı araştırmacılar ise,ilk çağlarda yörede "Kerkit" adında bir halkın yaşadığına dikkat çekmektedirler. Ünlü tarihçi Strabon,bu gorüşu doğrulamakta. bölgenin dağlık kesimlerinde Appaitler adında bir kavmin yaşadığını ve bunların da Kerkit'lerin soyundan geldigini ifade etmektedir. Bu durumda Kelkit adının değiik bir kullanımla ta ilk cağlardan beri kullanıla geldiğini yazmak mümkündür.
   Yazılı kaynaklarda Kelkit ve yöresinin tarihinin MO 3000 yıllarına kadar indiği ve Hititlerden öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Erzincan, Erzurum toprakları Hitit kaynaklannda Azzi-Hayaşa ülkesi olarak adlandırılmaktadir.
Araştırmacı-yazar Gülyüz Akagün Uslu, bölgemizde en belirgin hakimiyetin Urartular zamanında onlar tarafından kurulduğunu ifade eder. Van ve çevresinde yaşayan Urartular, Trabzon civarlarında yaşayan Tebaritleri hakimiyetleri altına almalarıyla Gümüşhane ve çevresi Urartulann hakimiyetine girmiştir.
Yine aynı yazara göre Urartuların batı kanadını oluşturan halk, Gümüşhane ve yöresinde yaşamıştır. Urartuların en büyük Tanrısına Haldi, Gümüşhane,Kelkit ve Bayburt yöresinde yaşayanlara ise Halt denildiği yazılı tarihi kaynaklarda zikredilmektedir,
Bölge, Urartu hakimiyetinden sonra,Medler ve Persler'in idaresinde kalmıştır.
MO 331 yılında Pers imparatorluğunu yıkan Büyük Iskender bölge topraklarını kendi ülkesine kattı. Büyük Iskender'den sonra bölgenin üzerinde Romalılann hakimiyetinin başladığı yine yazılı tarihi kaynaklarda geçmektedir.
MS. 395 yılında Roma imparatorluğunun ikiye bölünmesiyle doğuda kalan Bizans imparatorluğu bölgeye hakim olmuştur. Bizans Imparatoru Heragleios, 635'te Iran Sasani devleti üzerine sefer düzenlemiş ve Kelkit vadisinden geçmistir. Bölge, 7.asır
sonuna kadar Bizans-Sasani çarpışmalarına sahne olmuştur. Bizanslıların bu hakimiyeti. Xlll. Yuzyilda kurulacak olan Trabzon Rum imparatorluğuna kadar devam etmiştir.
   Kelkit ve çevresinde Trabzon Rum imparatorluğunun hakimiyetinin belirgin bir
şekilde hissedilmediği kaynaklarda ifade edilmektedir.
   Kelkit ve çevresi daha sonra Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler arasında birkaç defa el değiştirmiştir. Bu durum Selçuklu akınlarına kadar devam etmiştir.
   Selçuklular, ilk defa 1016 yılında Selçuklu Sultanı Cağrı Beyin yapmış olduğu Doğu Anadolu seferinde Kelkit ve çevresine gelmişlerdir. Sonraki yıllarda (1058 yılı) Tuğrul Beyin üvey kardeşi Ibrahim Yinal Bey Kelkit ve çevresini fethetmiştir. Bu dönemde Kelkit ve çevresinde yoğun Türkmen oymaklan göç ederek iskan etmistir.1071 Malazgirt zaferinden sonra Gümüşhane ve çevresinde Selçuklu hakimiyeti
iyice belirginleşmiştir.
   XIV. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Kelkit vadisinin ve Alansa köylerinden aşağı inerek Kürtün-Tirebolu hattının tamamıyla Çepnilerin yurt tuttuğu yerler olduğu da yine kaynaklarda ifade edilmektedir.
Ispanyol elçisi olarak Timur nezdinde yollanan Ruj Gonzales de Clavijo,l404 yılının Nisan-Mayıs aylannda Kelkit ve çevresinden geçmiş, ve şu önemli bilgileri bize aktarmaktadır:
   ........ ikindi üzeri Erzurum hududu dahilindeki Alanza(Alansa) köyüne vardık.
Buraya varışımızı takiben Cabacica' nin adamları yüklerimizi indirerek atlarını aldılar ve bizden izin isteyerek geri döndüler. Alansa köyünde köy başı olan bir Türk asilzadesiyle karşılaştık. Bu zat Timur'a bağlı Erzincan Valisi adına burada hüküm sürüyordu. Bize son derece iyi muamele eden asilzade,kalmamız için yer göstermiş. rahatımızı sağlayacak her seyi yapmiş, levazım ve erzak yollamıştı. Mayısın üçüncü gününe rastlayan ertesi günü, Alanza'dan ayrılarak yine bir Türk köyüne vardık. Bize at verdiler, yiyecek içeceğimizi temin ettiler. Geceyi daha ileride bir köyde geçirdik. Burada atlarımızı değiştirdik. Yol boyunca bütün ihtiyacımız karşılanıyor ve bizden para almıiyordu. Gerek gece gerek gündüz nereye uğrarsak ,bize yemek veriliyor,altımıza halılar seri!iyor, sonra sofralar kuruluyor ve yemekler getirtiliyordu. Aynca yağda pisirilmiş yumurta, süt dolu çanaklar getiriliyor.tereyağı ve ballar ikram ediliyordu. Her yerde aynı saygı ve ikramı görüyorduk. Biryerde geceleyecek olursak,önümüze yiyeceğimizden fazla yemek konuluyordu. Uğradığımız her köyün ileri geleni bizi karşılıyor, Timur' un refakat eden elçisi yemek istiyor, atlarımızın değiştirilmesini söyliiyor ve bunlar derhal yapılıyordu. Timur'un elçisi bu emirleri verirken, sürat ve şiddetle davranıyordu..."
   Görüldüğü gibi daha 1404 yilinda Gümüşhane ile Kelkit'i ayıran Alanza (Bugünkü Alansa,yani yeni ismiyle Gümüşgöze Beldesi) köyü tamamen bir Türk köyü durumundadır. Bu yıllarda Torul-Erzincan arası Türklerin elindedir. Clavijo'nun Gümüşhane seyahatini değerlendiren ilim erbabi, şu fikirde birleşmiştir:
   "Çok değil daha Torul ve civarında Gürcü Kabazitenlerin kalabalığıyla karşılaşan
Clavijo, Alansa köyünde Müslüman Türklerin insaniyetli tavırları ve misafirperverliğiyle karşılaşmıştır. Bu iki karşılama arasında uçurum gibi fark vardır."
   Bundan da anlıyoruz ki, zikredilen yıllarda Torul Gürcü Kabazitenlerin, Kelkit ve çevresiyse Müslüman Türklerin elindeydi. Trabzon,Fatih Sultan Mehmet Han döneminde Osmanlı Devletinin hakimiyetine geçti. Trabzon'un fethi sırasında Kelkit ve çevresi Osmanlıların hakimiyetinde olmasa bile,tamamen Müslüman Türklerin elindedir. Kelkit ve çevresi, ancak bölgede Akkoyunluların zayıflaması ve bölgede Safevi hakimiyetinin tesisi ve bunun da Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran seferiyle Anadolu'dan kovulmasıyla Osmanlı idaresine geçebildi. Yalnız, Gümüşhane'nin Osmanlı hakimiyetine girmesi hususunda kaynaklarda ceşitli tarihler zikredilmektedir. Bazı kaynaklarda Gümüşhane'nin Osmanlı'ya geçişi 1461'de Trabzon'un fethedilmesiyle beraber gerçekleştirildiği yazılıyorken, bazı kaynaklarda Gümüşhane'nin Osmanlıya geçişi 1473 Otlukbeli Savaşıyla gerçekleştirilmistir yönünde bilgiler mevcuttur.
   Ancak tarihi kayıtlarda Kelkit'in Akkoyunluların yurdu olduğu, 1501 yılında Safevilerin eline geçtiği, Safevilerin elindeyken Kelkit'te yaşayan Çepni Türklerinin Osmanlı akınlarına karşı Safeviler lehine ayaklanmalarına rağmen ancak Çaldıran zaferinden (23 Temmuz 1514) sonra Osmanlılara katıldığı belirtilmektedir. Aynı yıl Kelkit, Bayburt'un sancak merkezi yapılmasıyla birlikte Bayburt'a bağlanmıstır. Bu yıllarda Bayburt Sancağı da Erzincan vilayetine bağlıydı. Bölgeye ait ilk tahrir kaydı 516 yılına aittir.
XVl.yüzyılın başlarında tamamıyla Osmanlı idaresine alınan bugünkü Gümüşhane ili ve kazaları, farklı idari ünitelere bağlı yönetim birimleriydi. Bu yüzyılın başlarında Kelkit, Kovans ve Yağmurdere Bayburt'a bağlı bulunuyorlardı. Bu idari bağlılık XIX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar muhtelif değişikliklerle devam etti. Bazen Kelkit kazasının bir nahiyesi olarak görülen Şiran, uzun süre Erzincan sancağına bağlı kaldı.
   XIX. yüzyılın başlarında Kelkit ve Şiran kazalarının idare merkezleri sık sık değiştirilmiş ve Gümüşhane'den ayrılan bu iki kaza Erzurum eyaletinin (vilayet) Erzincan sancağına bağlanmıştır. Dolayısıyla Kelkit, XIX. Yüzyılın başlarından itibaren Gümüşhane'ye bağlıyken h.1282 (m.1865) yılında Erzincan'a katıldı ve ancak 1868 yılında Şiran ile birlikte tekrar Gümüşhane sancağına bağlandı.
   Bu yıllarda Alansa'nın başlı başına bir nahiye olduğu görülmektedir. Alansa nahiyesinin Pekün. Gödül, Kom, Alansa. Pöküt ve Gelinpertek köyleri olmak üzere altı köyden oluştuğu kayıtlarda geçmektedir.
   İfade edildiği gibi, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kelkit'in idari yapısında değişiklikler yapıldı. Kelkit ve Şiran'ın Erzincan'a bağlanmaları, yöre halkıyla Trabzon ve Erzurum vilayetleri arasında uzun süren müzakereler yapılmasına yol açtı. Her iki vilayetin valisi de söz konusu kazaların kendi vilayetlerine bağlı kalmaları gerektiğini düşünüyor, ona göre Babiali'ye müzekker yazılar gönderiyorlardı. Kelkit'in merkezi olan Çiftlik kasabasi, Erzincan'a 14 saat mesafedeyken. Gümüshane'ye sadece 10 saat mesafedeydi.72 köylük kazanın 25 köyü Erzincan'a, 47 köyü de Gümüşhane'ye daha yakındı. Babiali 1860 senesinde Şiran'ın Kelkit'e bağlı bir nahiye olmasına, Kelkit'in de Gümüşhane sancağına bağlanmasına karar verdi.
   Ancak Erzurum Valiliği bu konudaki ısrarına devam etti. Erzurum Valiliği Kelkit'in
mühim bir tahıl merkezi olduğunu ve Erzincan'da bulunan IV. Ordu'nun kereste ve zahiri ihtiyaclarının Kelkit'ten karşılandığını belirterek Kelkit'in Erzincan'a bağlı kalmasını istedi.1870 yılında Şiran nahiyesi Kelkit' ten ayrılarak bir kaza olarak Güimüşhane sancağına bağlandı.
   Bu idari statü 93 harbine kadar devam etti. 93 Harbi'nin bitimiyle birlikte, epey bir toprak kaybeden ve dolayısıyla da küçülen Erzurum'un idari düzenlemesi yeniden yapıldı. Bu sırada Bayburt sancağı oluşturularak Kelkit yeni teşkil eden Bayburt sancağına bağlandı.    (1878 yılının Mayıs ayı ) 1311 (1893) Tarihli Salname
    Bu tarihli salnamede Kelkit hakkında şu bilgiler geçmektedir:
"Kelkit kazası halkı (çoğunlukla tarımla uğraşmakta,bir kısmı da tarım mevsiminin dışındaki vakitlerde Trabzon'a gelerek hammallıkla geçimlerini sağlarlar. Kazada arpa, buğday, mısır,çavdar, fasulye ve patates yetişmektedir. Adı geçen kazada rütbe ve nişan alan kimse yoktur".
   Kelkit 1840 yılında kaza olmuştur. Kaza merkezi olduktan sonra nüfusu hızla artmaya
başlamıştır. l870 tarihli Trabzon Salnamesinde Kelkit'e bağlı 95 köy yerleşmesinin bulunduğu bildirilmektedir. Yine 1904 tarihli salnamede Kelkit kaza merkezinde 1 hükümet dairesi, 2 cami, 2 medrese, 2 okul, 22 mağaza, 68 dükkan, 13 kahvehane, 354 ev, 4 fırın ve 3 su değirmeni bulunmaktaydı.
   1904 tarihli salnamede Kelkit hakkında şu açıklayıcı bilgiler verilmektedir:
   "Kelkit kazasının merkezi olan Çiftlik kasabası, bu taraflarınn manzaraca en iyi olan
yerlerinden birisidir. Kasaba düz bir ovanın ortasında ve Kelkit ırmağı ile buna karışan diğer bir derenin birleştiği noktaya yakın bir yerde yapılmıştır. İnsan buralardan şen ve güIer yüzlü vadiler, şirin kasaba ve köyler, doğal güzellikler aramayı hatırına bile getirmez. Kış zaten pek hazin olan bu yerlerdeki soğuk kefenlerle örter. Her sessizlik mezardan nişan verir: Etrafta ufak bir hayat eseri görmek için yazın gelmesini bekleniekten baska çare yoktur. Kelkit halkı güçlü kuvvetli adamlardır. İçlerinde geçimlerini aramak için Rusya'ya gidenler az değildir.
   Kazanın genel nüfusu erkek ve kadın 25.903 Islam. 5ll Rum ve 125 Ermeni'den ibarettir. Halkın büyük bir bölümü tarım ile uğraşmaktadır. İçlerinden bir hayli kimseler de Batum' a ve deniz kıyısındaki kasabalara gidip oralarda hammallk ve rençperlik ile geçinirler. Kaza markezinde 1 hikümet dairesi. 1 camii, 2 medrese. 1 rüştiye mektebi, I ilkokul. 22 mağaza, 68 dükkan. 13 kahvehane, 354 ev, I hamam, 4 fırın, 3 su değirmeni, köylerinde dahi 27 camii ve mescit, 32 merkep, 3859 ev, 16 han. 84 değirmen vardır. Gümüşhane ile 4.0rdu merkezi olan Erzincan Kasabası arasındaki şose kaza merkezinin 4 saat uzağından geçer. Çiftlik kasabası ova ortasında kurulmuş olup, böyle düz bir yerdeki yolların gidiş gelişi az çok sağlanabildiğinden vilayetin engebeli ve dağlık yerlerinde olduğu gibi buralarda özel yollar yapılmasına gerek duyulmamıştır. Kasaba çevresinde birkaç yayla vardır ki, halkın bir bölümü yazın bu yaylalara giderler. Başlıca ürünleri arpa, buğday,çavdar, fiğ, ve burçaktan ibarettir. Bu son senelerde patatesten başka birkaç cins sebze de yetiştirilmiştir. Hayvan ürünlerindeyağ ve peynir ile deri ve yumurtanın bir kısmı Erzincan ile Gümüşhane ve Trabzon'a gönderilmektedir."
1878 Yılında Kelkit'in Bayburt'a bağlandığına yukanda değinmiştik. Ancak Kelkit halkı sancak merkezinin Bayburt olmasi dolayısıyla işlerini mecburen orada görüyor ve bu uzaklıktan dolayi epey bir sıkıntı çekiyorlardı. Diğer yandan Torul ve Gümüşhane arazilerinin dağlık olması, buraların hububatca zengin Kelkit-Şiran bölgesine ihtiyacını artıran bir durumdu. Bunun üzerine Trabzon Valiliği Babiali' ye Kelkit'in eskiden olduğu gibi tekrar Gümüşhane' ye bağlanmasını talep etti. Nitekim 1887 yılının sonlarına doğru Kelkit ve Şiran Bayburt sancağından alınarak yeniden Gümüşhane sancağına bağlandı. Bununla birlikte Gümüşhane sancağı dört kazadan oluştu: Gümüşhane, Kelkit, Şiran, Torul. Bu idari yapı, Cumhuriyetin ilanına kadar sürdü.

KELKİT' İN RUSLAR TARAFINDAN İŞGALİ
Kelkit'in işgalini iki safhada incelemek gerekir
A) Kelkit'in Ruslar tarafindan işgal edilişi
B) İşgalde Ermeni mezalimi
Kelkit'in Ruslar Tarafından İşgal Edilişi
   Doğu Anadolu Rus Harekatini idare eden Rus kuvvetlerinin genel kurmay başkanı general Yudenich, ordu komutanı ise Kalitin'di.
   Yudenich esas taaruzu, Erzincan ve Erzurum yavlaları ile Anadolu sahili arasindaki ana yolların merkezi olan Bayburt'a yönelmişti. Böylece Bayburt'tan Gümüşhane'nin kuzeybatısına doğru ilerlemek suretiyle Üçüncü Türk Ordusu'nun cephesini iki yerden yarmak mümkün olacaktır.
   Ayrıca ikinci Türkistan kolordusu Kelkit vadisinden Şebinkarahisar'a doğru ilerleyecek ve Karadeniz filosunun desteğini alan 5 inci Kafkas kolordusu da sahil yolundan Giresun'a yürüyecekti.
   Doğu Anadolu'da Türk kuvvetlerinin komutanı Vehip Paşa idi. 12 Temmuz 1916 General Przevalski Sibirya Kazaklarını 14 Temmuzda ise diğer kuvvetlerini Bayburt'un etrafına yerleştirdi. Sibirya Kazaklarına bağlı keşif kolları da Gümüşhane ve Kelkit'e giden yol boyunca ilerlediler. Vehip Paşa, bölgede kontrolü elden kaçırmıştı. Kelkit, batıdan Şebinkarahisar'a, güneyden Erzincan'a gitmekte olan muhim bir yol kavşağında olduğu için 23 Temmuz 1916' da kısa süren bir müsademeden sonra işgal edildi. Ruslar böylece Kelkit'i işgal ederek İç Anadolu'ya bir kapı açmış bulunuyorlardı.
Ermeni Mezalimi
   İsgal süresince Ermenilerin pek sesi çıkmaz. Bölge Ruslann hakimiyeti altındadır. Ne zaman ki Rusların çekilişi başlar. Rusların terk ettiği yerlerde artık Ermeni katliamı yaşanır. Türk ordusu gelinceye kadar Kelkitliler en korkunç günlerini yaşarlar..
   22 Temmuz 1916 tarihinde Ruslann 4. Avcı Alayı sabahın çok erken saatlerinde Kelkit üzerine saldırıya geçer. O gün akşama kadar çok kanlı çarpışmalar olur. Akşama doğruda Kelkit düşer. Aksoğüt yani Germülü Köyünün düzlüğüne bir alay yerleştirilir. Yine bu köye her gün beş altısı birden inip kalkacak biçimde on tane de uçak yerleştirildi. Bu uçaklar kurtuluşa kadar keşif uçuşlarını hep bu köyden kalkarak yaparlar.
   İşgal olur olmaz Rus komutanı Kelkit'te iki bildiri yayınlar. İlk bildiride bundan sonra
Rus yasalarının uygulanacağı, ikinci bildiride ise, askerlik çağına gelmiş olup da Osmanlı ordusuna katılmamış yada katılıp da içerde kalmış olanlarının adlarını ve yerlerini bildirmeleri, muhtarlardan isteniyordu. Bu bildiriye uymayan muhtarlann da idam edilecekleri özellikle belirtiliyordu.
   Rus ihtilalinden (Ekim 1917) sonra 18 Aralık 1917 tarihinde Erzincan Miitarekesi yapıldı. Bu anlaşmaya göre Ruslar, Doğu Anadolu' daki askerlerini çekmeyi kabul ettiler. Fakat Ermeniler bunu kabul etmediler. Kelkit'te büyük gaileler çıkarmaya başladılar.
   Sidirge (Beşdeğirmen) Köyünden Şükrü Tural, bakınız o günleri nasıl anlatıyor:
   "Gavur geliyor dediler, kulktık hazırlandık, malımızla davarımızla yollara çıktık. Ben 17-18 yaşlarında vardım. Yolda gavur önümüzü kesti, bir fizah çıktı, ortalık karıştı. Kaçma da kaçamıyoruz.. Bütün millet aç kaldı,başladık tarlalardan başak toplamaya. Başakları toplayıp dövüyoruz ve kavurga yapıyoruz. Gittik Sivas' a, yorganımız, bir şeyimiz yok. Çilelerden sonra köyümüze döndük. Döndük ama, od yok,ocak yok. Allah o kötü günleri bizlere bir daha göstermesin. Atatürk' iin sayesinde paşalar gibi yaşıyoruz."
   Kelkit merkezden Hasan Turan ise o günleri şöyle anlatır:
   "Biz mühacir olduk. Şeyran ile Kelkit arasında bütün göçlerimizi boşalttık. Ta Sivas'a kadar anamın çarşafının altında yatarak gittim. Sivas'ta 22 gün kaldık. Herkesin vesikası çıktı, bizim vesikamız çıkmadı. Bu çok acıklı bir durumdu. Gittim dedim ki bizim de vesikamızı verin gidelim, veremeyiz dediler. Günlerce iaşe almak için bekledik. Çok zorluklar çektik, ama Cenabı Allah öldürmedi."
   Ermeni çeteleri bölgemizde vahşetle köyleri ve kasabaları basarak halka zulmetmeye başlamışlardı. Özen,Ünlüpınar, Karaçayır, Söğütlü, Gümüşgöze, Çambaşı ve bazı köylerimizdeki yerli halk Rus istilasına karşı çekilmedi. Özen Köylüleri hicret ederken Yaglidereli Yusuf
Ağa, yollarını çevirir, düşman kuvvetlerinin çok yakında olduğunu söyler. Geri dönerken Yılanlı BayIirlarında dört şehit verirler.
   Rus işgal kuvvetleri bölgeye girdiklerinde birçok erkeğin, namusları paymal olmasın diye, cephelere giderken hanımlarını vurduklan bile söylenir.
   Tarihin en karanlık günlerini yaşıyordu Kelkit'imiz. Kelkitliler yaz ortasında, ekinlerini ve ürünlerini bağlarında bahçelerinde bırakarak göc ettiler.
   Yorgun ve sabır yüklü gıcırdayan kağnılar yollara dökülmüştü. Bölgede Ermenilerin yaptıkları yagma. katliam ve cinayetler anlatılacak gibi değildir. Kelkit'te Küçükcamii'ye Müslümanlan yakmak üzere doldurduklarını dedelerimizden, ninelerimizden defalarca dinledik.
   Yılanlının Bayırı'ndaki çukurlara Kelkitlilerin doldurularak öldürüldüğü yine bizlere
aktarılan bilgiler arasındadır.
   Açlık, perişanlık,öksüzlük hemen hemen umumiydi. Dağların çarnlı yollarında köylerini ve anaların aramak için dolaşan garip, ayakları çarıklı talihsiz çocuklar; ihtiyar büyüklerini merkeplere bindirmiş, sarp yolları tırmanan aclıktan yol kenarlarına yatarak tarlalar içinde bir lokma ekmek için dilenen kadınlar görülüyordu.
   Halk müteessir ve perişandı. Çarşıda dolaşanlar yalın ayak, yüzleri yanmış zavallılardı. Dükkanların çoğu kapalıydı. Dükkanlarda halkın iaşesini temin için ot satılıyordu. Açlık, kimsesizlik, perişanlık bölgemizde hemen hemen umumiydi.
   Nihayet Kelkit, Halit Paşa ve komutasındaki Türk kuvvetlerince 17 Şubat 1918 tarihinde kurtarılmıştır.

Diğer Sayfalar > 1 2